Ne demek, hızlanınca mekân ve daraldı mekân? Şöyle ki: Birincisi, kâinatın,kendisi için yaratıldığı insan, mânevîyattan uzaklaşıp seküler hayata adapte olması sonucunda; Allah'ın yanındaki değerini kaybeder. İkincisi: Şayet insan, söz konusu kaybetmeyi; nasuh bir tövbeyle düzeltmek için, adım atmaz ve ilahi divanda yakarıp yalvarma ihtiyacı duymazsa; ya da, mustağni davranmaya devam ederse; işte o zaman da, Kur'an-ı Kerim'in ifadesiyle: "Belhüm Edell" yani hayvandan da aşağı bir halin içine düşer ki; bu hal ebedi bir izmihlaldir.
Bununla ilgili olarak, yüce Rabbimiz şöyle buyuruyor:
Yoksa onların çoğunun gerçeğe kulak verdiğini veya akıllarını kullandıklarını mı sanıyorsun? Onlar tıpkı hayvanlar gibidir. Hatta doğru yolu seçmede hayvanlardan daha aşağı/yetersizdirler. (Furkan/44)
Peki, Ahsen-i Takvim üzere yaratılmış olan insanı, aşağılar aşağısına düşüren temel etken neydi? İnsan, nisyan bataklığına saplandığı zaman, fitri özelliklerinin çoğunu kaybeder! Hal böyle olunca, tabi ki, hak bilmezliği, mustağniliği, Kitaba ve Sünnete kulak, vermezliği ve başı boşluğu onu yavaş yavaş batıla sürükler? Kıyametin alametlerinden biri olan, cahil ve cühelanın çoğalıp ahkam kesilmesi ve insanın madde perestliği yüzünden; yaşadığımız yirmi birinci asırda; modern yaşam tarzı ve dayatmacı ithal politikaların hukuksuzluğu; insanı robotlaştırmaya sürüklerken, zaman nimetinin bereketi de ref olundu gitti. Tüm genişliklerine rağmen misafirsiz kalan evler de haliyle misafirsiz kalıp daralmaya/daraltmaya/daraltılmaya yüz tuttular. Süslü püslü olan geniş evler, son model marka koltukları ve misafir oturmayan çeşitli sofralar; söz konusu, tehlikenin birer habercisiydiler. Oldu hepsi, oldu hem de fazlasıyla?
Haz ve hız çağının tüm olanaklarına, balıklama atlayan modern çağın insanı; getirisini, götürüsünü ayırt etmeden hepsini toptan alınca, dünyanın doğal dengesinin bozulmasına da sebep oldu! Şimdi bakın bakalım, doğanın ekolojik dengesine, yirmi otuz yıl önceki güzelliklerinden eser görür müsünüz? Renga renk baharlar dan, türlü türlü kuşlardan, geriye ne kaldı? Kimyasal zehirler, insanı hasta ettiği gibi, doğa'yı da hasta yaptı. Çünkü insanı zehirleyen zihniyet, doğayı da zehirleyip öldürmek için kolları sıvamıştı.
İnsanı maddenin esiri haline getiren modernitenin, insan nefsini okşayan sunumları; yaratılış gayesi Allâh'a kulluk olan insanı, maddeye, teknolojiye, spor, müzik vb. şeylere kul köle yapıp asli vazifesinden uzaklaştırmayı başardı. Meşru evliliklerin yerini; zina, nihaksız birliktelikler, flört, metres edinme gibi rezaletler alınca; aile müessesi de yaralar aldı, onun yerine kayın baba, kayın valide kabul etmeyen, çocuk doğurmak istemeyen, kocasına kafa tutan nevzuhur gelinler dönemi, başlamış oldu. Kadın hakları, cinsiyet eşitliği gibi nakaratların tümü; aile müessesesini bitirmenin birer parçasıydı. Eskiden huzur dolu olan evler, yeni yetme nesillerin yüzünden; hüzün ve yas evlerine dönüştü! Yaşlanan anne babaların yeri yurdu kalmayınca; huzur adı altında, inşa edilen hüzün evlerinin köşelerine mahkum edildiler.
Her şeyin birbiriyle bağlatılı ve bir o kadar da kasıtlı olarak insana sunulması; sıradan bir durum değildi! Uluslararası şer şebekelerinin, özellikle halkları müslüman olan ülkelerde manevi hayatı ve inancı bitirmek için; durmadan proje ürettiler, ve hala da çalışıyorlar. Açıklık kültürü ve kültürel açılığın yanında, müstehcenliğin binbir çeşidini; moda, uygarlık, çağdaş ve modern gibi kalıplara sokularak ihraç edip, kadın erkek ayırt etmeden robot haline getirdiler! Durumun vehametini anlamamız için, bu gün İslâm âleminin dağınıklığına ve etkin olmayışlığına bakmamız yeterlidir. Ne hale geldik Allah'ım?
Onların dinlerine tâbi oluncaya kadar ne yahudiler ne de Hristiyanlar senden asla râzı olmayacaklardır. De ki: “Dosdoğru yol, Allah’ın gösterdiği İslâm yoludur.” Eğer sana gelen ilimden sonra, onların hevâ ve heveslerine uyacak olursan, bilesin ki seni Allah’ın gazabından koruyacak ne bir dostun olur ne de bir yardımcın. (Bakara/120)
Evet, düşmana benzemiş, yoluna salık, vermiş, adet ve ananelerini almış, her şeyimizle ona benzediğimiz için; kaybettik/kaybetmeye devam ediyoruz. İki milyar nüfusa, 57 ülkeye sahip olan İslâm âlemi bu gün; bir avuç itrail yahudisiyle baş edemiyorsa ki edemiyor; o zaman geriye neyimiz kalmış ki? Hızlandı zaman, daraldı mekân işin görünen tatafı. Birde görünmeyen tarafı vardır ki, o da bizim şu an içinde bulunduğumuz çaresizliğimize sebep olan eylem ve söylemlerimizin tahribatlarıdır. Ek-an kaybetmişiz, bilelim.
Kalın sağlıcakla efendim!