GERÇEK DÜŞÜNENLER UÇLARI GÖRENLERDİR

Ne yazayım? Cehennem gibi sıcak bir hava. Üstelik kapalı. Kasvetten boğuluyor insan. Böyle bir havada okumak, düşünmek, yazmak! Yatmak ve uzanmak dışında hiçbir şey yapmak istemiyorsun. Rutine devam. Kişiler aynı, mekanlar aynı, işler aynı, konular aynı, konuşmalar aynı. İnsan daima başa dönüyor. Doğdun, büyüdün, okudun, kazandın, evlendin, yaşlandın ve öldün. Yaklaşık beş milyar yaşında olan dünyaya nazaran bütün bunlar bir saniye kadar bile değil. Zengin olsam sonuç aynı, fakir olsam sonuç aynı, mutlu olsam sonuç aynı, mutsuz olsam sonuç aynı, meşhur olsam sonuç aynı, zalim olsam sonuç aynı, mazlum olsam sonuç aynı... İşin ucunda ölüm olduktan sonra hepsinin sonucu aynı. Uçları görenler mutlu olamazlar. Çünkü gerçek düşünenler uçları görenlerdir. Sadece tek ucu görenler mutlu olurlar. İki ucu birden görenler zaafları da görenlerdir. Mesela ucun biri deizm, biri İslam. Deizm'de duran da mutludur, İslam'da duran da. Mutsuzlar her iki ucu birden görenlerdir. Çünkü zaaflarını görüyorlar. Bu manada deizm de, ateizm de veya başka herhangi bir izm de uyuşturucu vazifesi görebilir. Bir dost deist olduktan sonra çok rahatladım, şimdi çok mutluyum demişti. Aslında uyuştuğunun farkında değildi. Her izm (uç) bir afyondur. 

*

Pazar. Köy yok, çarşı yok, gezme yok, tatil yok. Ev var sadece. Bütün gün ev. Bütün gün evde. Ailevi muhabbetler, dedikodular. Binlerce defa tekrarlanan şeyler. Nefes almak için biraz Stefan Zweig, Orhan Pamuk, Cemil Meriç, Tanpınar. Bunları kendilerinden daha çok tanıyorum artık. Gerçek dostlarım. Havalar fena değil. Siyaset lağım çukuru. Koltuk belası en büyük bela. Yarın tarihi bir karar günü. Ya hep ya hiç. Demokrasi tümden boku yemek üzere. Bütün dünyada üstelik. Kendi anavatanı Avrupa'da mevta durumunda. Din magazin konusu artık. Geçen cuma hutbesi bir kelimeyle muhteşemdi. Diyanet'i tebrik ediyorum. Elimde olsaydı aynı hutbeyi bir yıl boyunca okuturdum. Ta ki tesiri görülene kadar. Ama üstüne alınan olur mu, bilmiyorum. Torpil yapan, rüşvet veren, rüşvet alan, kamu malına zarar veren, kamu malını zimmetine geçiren savaşta şehit bile olsa cehennemliktir deniliyor. Bu tehdidin muhatabı binlerce insan var. Buna rağmen değişen bir şey olur mu? İnşaallah olur. Modern seküler hukuk bütün boyutlarıyla işlemedikçe ve inşa edilmedikçe bu tarz uhrevi tehditlerin bir faydasının olacağını düşünmüyorum. Her türlü hırsızlığı ve yolsuzluğu gönül rahatlığıyla irtikap edenler bunları biliyor zaten. Ya bile bile yapıyorlar ve günün birinde Allah'ın mesela bir hac veya umre vesilesiyle kendilerini affedeceğine inanıyorlar ya da ilahi mahkemeye inanmıyorlar. Hak, hukuk, adalet, demokrasi olmayan hemen hemen bütün ülkelerde bunlara benzer uyarılar var ama nedense değişen bir şey yok.

*

Kurgular sonsuz, bir kurgudan başka bir kurguya geçiyorsun sadece. Bilinç tek başına bir kurgu. Belki de bütün kurguları kurgulayan tek kurgu. Kurguları gerçek zannetmek insanoğlunun ezelî yanılgısı. Efsaneler, masallar, mitolojiler, ideolojiler öznelerarası birer kurgu. Hem var hem yok. Var, çünkü kurguluyorsun; yok, çünkü nesnel varlıklar değiller. Bilinç, yani kurgu olmasa nesnel varlığın bir anlamı kalır mı? Bakan gözlerimiz olmasa gökte parıldayan milyonlarca yıldızın güzelliğinden söz edebiliriz miyiz? Bernard Russell ve benzeri filozoflar her şey sonsuz sayıdaki atomların bileşiminden ibarettir diyor. Bu yaklaşım bir kurgu, aksini iddia eden "akıllı tasarım" yaklaşımı da. Bir kurgunun doğruluğu veya yanlışlığı başka bir kurguya göre. Hakikati bulmak bir kurgudan başka bir kurguya geçmektir. İçine geçtiğin yeni kurgunun hakikat olması ihtimali en az olmaması ihtimali kadardır. Bunun da tek ölçüsü psikolojik eminlik.

*

Niçin yazıyorum? Hayat kısaldıkça bu soruyu daha çok kendinize sormaya başlarsınız. Bütün bu yazma çabasının anlamı ne? Birincisi bir odada yalnız kalma içgüdüsü. İkincisi bir tane daha güzel kitap yazmak isteyen, nerdeyse genç bir oğlan çocuğuna özgü rekabetçi bir tarafım var. Yazarların ölümsüzlüğüne giderek daha az inanıyorum. İki yüz yıl önce yazılmış kitapların çok azını okuyoruz bugün. Her şey o kadar hızlı değişiyor ki bugünün kitapları muhtemelen yüz yıl sonra unutulmuş olacak. Çok azı okunacak. İki yüz yıl sonra bugün yazılmış belki beş kitap yaşıyor olacak. Ben o beş kitaptan birini yazdığımdan emin miyim? Yazmanın amacı bunu mu peki? Neden iki yüz yıl sonra okunacak olmak veya olmamak beni endişelendirsin? Beni endişelendirecek şey daha fazla yaşamak olmamalı mı? Gelecekte okunacağım tesellisine muhtaç mıyım? Bütün bunları düşünüp yazmaya devam ediyorum. Neden bilmiyorum. Ama hiç vazgeçemiyorum. Kitaplarınızın gelecekte bir etkisi olacağı inancı bu hayattan zevk almanızı sağlayan tek teselli. (Orhan Pamuk, Manzaradan Parçalar, s.473-474)

*

Cemaatlerin ve tarikatların kahir ekseriyeti Allah ile aldatıyor, peygamber ile aldatıyor, Kur'an ile aldatıyor, İslam ile aldatıyor. Kendileri bu dünyada cenneti yaşarken fakir müntesiplerine ötedeki cenneti vaad ediyor. Ama suç onlarda değil, aldananlarda. Aldanma kardeşim! Oku, düşün, sorgula, soru sor, aklını kullan, korkma, cesur ol, aklını onlara kiraya verme! Unutma, onların bütün sermayesi senin bunları yapmaman.