O da nereden çıktı şimdi?
Anlatayım:
Birkaç Urfa dostuyla Limak’a karşı dava açmış, Tülmen civarında 5 milyon fıstıklığın kaderini belirleyecek taş ocağı kurulumunu durdurmuştuk.
O zaman zeytini koruma yasasından faydalanmıştık.
Şimdi öyle bir şansımız yok.
Oynuyorlar köklere...
Zeytin dedin mi, öyle ağaç değildir o baboş,
Dallarında neneyin duası,
Yağında yetimin lokması,
Kökü Osmanlı’dan da önceye gider...
Kur’an’da ayet var,
Anadolu’daki kökü Göbeklitepe’ye kadar gider.
Ama ne yapıyorlar şimdi?
“Kamu yararı” deyip
Dozeri sokmak istiyorlar
Zeytinliğin bağrına.
Hee, güya
“Zeytinliği taşıyoruz” diyorlar...
Kesilen ağaçlardan yerine iki kat fazlasını dikme şartı koyuyorlar.
Siz şirketlere karşı yasaların nasıl pas geçtiğini bilmiyoruz, görmüyoruz sanki!
Sen hiç
kökü 100 yıllık zeytini
nakliye kamyonuna yükleyen gördün mü?
Taşınmaz o…
Taş gibi oturur toprağın bağrında.
Bir taşınsa,
bir de senin yüreğin taşınır, o ayrı.
Abartı mı diyorsun?
Yok yok, abartan biz değiliz...
Bir sabah uyanıyorsun,
zeytinlik yerinde, fıstıklık yerinde maden ruhsatı verilmiş...
Mülk hakkın “kamu yararına” şirkete devredilmiş.
Bir bakıyorsun,
zeytinin gölgesine santral dikilmiş.
Çünkü “kamu yararı” denince
Kamudan çok kâr gözetiliyor bu ülkede.
Kamu değil o kamu,
kaymak tabakanın kamu’su.
Baboş,
zeytin dalıyla barış yapılır,
zeytinlikte kavga değil, sofra kurulur.
Sen onu kesersen
Yarın o sofra da, o barış da kurak kalır.
O yüzden
Zeytinlik meselesi,
bir yasa maddesi değil,
bir yaşam meselesidir...
Yaşam yasallaştı...
Hak rahmet ede.