Hayatımızın her alanında kaçış rampalarına ihtiyacımız var. Yaşamış olduğumuz nefes darlıklarımızda, çıkmazlarımızda, kalp sıkışıklıklarımızda bizi rahatlatacak, bize nefes aldıracak kaçış rampalarına ihtiyacımız var. Evet, zaman zaman sıkışıyoruz, evet içinden çıkılmaz hallerde zorlanıyoruz, evet bazen çekilmez bir biçimde bunalıyoruz. Tüm bu hallerde bizi içinde olduğumuz durumdan kurtaracak, bu alanların dışına çıkaracak, nefes almamızı sağlayarak boğulmamızı önleyecek, bizi dışarıların ve içimizin tüketen ortamından uzaklaştıracak; yangından kurtuluş için kaçış rampası olacak pencerelere ihtiyacımız olacak.
Yangından kurtuluş için kaçış rampası… “Kaçış rampası”, kendinden kaçan insanın kendine kaçışıdır. Kirlenmekten, başkalaşmaktan kurtulabilmesi için, dışarının kalabalıklarından kurtulabilmesi için bir yöntemdir. Kaçarak dünyalardan dünyasına sığınmasıdır. Ezilen ruhunu, dünyaya sığmayan halini, paramparça yüreğini kurtarabilmek için sığınacağı bir limanıdır insanın. Kaçış rampası, bir inşirah arayışıdır. Kendinden kaçan insanın yine kendine dönüşüdür. Zira insan nereye giderse gitsin kendinden başka “sahil-i selamet” bir alanı olmayacaktır. Kendine, kendi evine, sahip olduğu en sağlam limanına, gönlüne sığınacaktır. İnsanın gönlü kaçış rampası olacaktır. Evet, var mı sizin de bunaldığınızda sığınacağınız, kaçış rampanız olabilecek pencereleriniz? O zaman buyurun, siz kendi pencereleriniz üzerine düşünürken; kendim için kaçış rampası olan pencerelerimden bir b/akışa davet edeyim sizi.
Pencere diyorum azizim pencere! Bize bir pencere lazım. Çünkü insan huzursuzdur bugün. Yaşadığımız zaman; çok kısa, başka zamanlara açılabilmemiz gerekiyor. Yaşadığımız mekân; olabildiğince dar, mekânı genişletebilmemiz gerekiyor. Başka insana ulaşabilmek için; başka bir zamana, başka bir mekâna ihtiyacımız var. Pencere diyorum azizim pencere… Bize yol olacak bir pencere lazım… Bize duvar olan mek(an)ı ve zam(an)ı “an”da buluşturarak bizi ins(an) kılacak, bizi diriltecek bir pencere lazım.
Evet, azizim; var/ölüş halimizden, var/oluş halimize ulaşabilmek için, ölmekten kurtulup olmak için bize bir pencere lazım. Hani demiştik ya azizim pencere; penc/rah yani beşinci yol demektir. Yaşamın her alanında karşılaştığımız dört duvarın arasından kurtulabilmek için beşinci bir yol lazım bize…
Bize bir pencere lazım… Neyi kaybettiğimizi hatırlayabilmemiz için, kaybettiklerimizi bulabilmemiz için, kaybolmuşluktan kurtulabilmemiz için bir pencere lazım. Evet, azizim unutma kaybettiklerine ulaşmanın yolu gayb’olandadır. Ve insanı kaybolmaktan ve kaybolmuşluktan kurtaracak kaçış rampası gayb’olanı bilmekten geçecektir…
Pencere diyorum azizim, pencere… Madem dünya kapısından çıkıp gidemiyoruz, bize umut olacak, şifa olacak bir pencere lazım. Bizi kaybettiğimiz özümüze ulaştıracak, kendimize ulaştıracak, Rabbimize ulaştıracak bir pencere lazım. Bizi kaybolduğumuz yerden, ıssızlığımızdan, kimsesizliğimizden, tüketen yalnızlığımızdan kurtaracak; büyük Yalnız’a dost kılacak, kimsesizlerin kimsesine, bize şahdamarımızdan yakın olana yaklaştıracak bir pencere lazım.
Bize bir pencere lazım… Bizi ötelediğimiz güzelliklere yaklaştıracak, kapattığımız güzellikleri bize açacak, bizi güzelliklerle buluşturacak, ayı, güneşi, yıldızları, doğayı, ağacı, akan suyu, suyun fışkırdığı taşı, çiçeğe durmuş tohumu fark ettirecek bir pencere lazım...
Evet, azizim bize bir pencere lazım… Bizi, başka bir göze, başka bir kulağa, başka bir kalbe, başka bir akla ulaştıracak bir pencere lazım. Görmediğimizi gösterecek, duymadığımızı duyuracak, hissetmediğimizi hissettirecek, akletmediğimizi düşündürecek bir pencere lazım. Ölmemek için olmak gerekecektir, var olmak gerekecektir, var oluş gerekecektir. Bizi öldüren zindanların arasından, bizi âlemdeki bize, bizdeki âleme ulaştıracak bir pencere lazım.
Yalnızlık diyorum azizim, yalnızlık! Sahte kalabalıkların yerine, sahici bir pencere olacak yalnızlık gerek insana… Yalnızlık en büyük sermayesidir insanın. Yalnızlık kalabalıkların gürültüsünden çekip almaktır kendini, kurtarmaktır yüreğini… Yalnızlık bir tenhada kendinle söyleşebilmek, kendini dinleyebilmek, kendinle ağlayabilmek, kendine ağlayabilmektir. Yalnızlık, derdini anlatabileceğin kimseyi bulamadığın bir zaman diliminde kendini karşına alıp ne kadar sustuğun varsa konuşmak, ne kadar söyleyemediğin varsa kendine haykırarak yüklerinden boşanmaktır. Yalnızlık kendini fark edebilmektir, unuttuğun kendini hatırlamak, kendine zaman ayırabilmektir… İşte o zaman yalnızlık tüketen değil üreten ve de insanı çoğaltan bir pencereye dönüşecektir.
Dost diyorum azizim, dost! Pencere olabilecek bir dost gerek insana. Sıcak bir el gerek insana. Eliyle değil yüreği ile tutacak, gözlerinizin derinliklerine yüreğiyle bakacak, hüznünüzü görecek, siz konuşmasanız da siz söylemeseniz de sizi anlayacak, yüzünde dinleneceğiniz, yanında iyileşeceğiniz, halinde güzelleşeceğiniz, iyi ki varsın, iyi ki yanımdasın diyebileceğiniz… Ne bileyim, konuşmadan sizi anlayabilecek, sizinle ağlayabilecek, sığınabileceğiniz, tutunabileceğiniz bir dost gerek… Sen benim en büyük zenginliğimsin, sen benim şifamsın, sen lütfusun Rabbimin diyebileceğiniz, iyiliğiniz, güzelliğiniz, varlığınız olan, olacak olan bir dost gerek…
Yol diyorum azizim, yol! Yol odur ki insana yol açacak, pencere olacak. İnsanı terbiye edecek bir yol gerek. İnsanı tüketmeyecek, nefessiz bırakmayacak, yarı yolda koymayacak, öldürmeyecek bir yol gerek… Yürüdükçe dinleneceğiniz, sizi ferahlatacak, “ol”duracak, umut olacak bir yol diyorum... Bazı yollar daha çok sevilir ya, bazı yollar daha çok özlenir, bazı yollar daha çok istenir ya… Uzağı yakın eden yollar vardır; kocaman bir umut olan, hüznünüzü mutluluğa, karanlığınızı aydınlığa çeviren yollar. Olduğunuz yollar, mutlu olduğunuz yollar, yanınıza yüreğinizi alarak, yüreğinizdekileri hissederek yürüyebildiğiniz yollar… İşte öyle bir yol di/li/yorum. Böyle bir yol, en güzel penceredir insana. Biliyorum… Yürüyorum…
Sabah diyorum azizim, sabah! Sabah en güzel penceresidir insanın. İnsana en çok sabah gerek. Sabah en büyük umuttur insana. Gelir ve her gün yeniden öğretir; karanlığın ardından aydınlığı müjdeler, gecenin ardından sabahı gösterir. Nedir o zaman bu umut yoksunluğu? Nedir o zaman bu kadar karanlık çığırtkanlığı? Ey insan, insandan umudu kesme, kendinden umudu kesme. Çoğalt aydınlığı, çoğalt umudu, çoğalt güzelliği ve de iyiliği. Bırak kutsasın umutsuzluğu kutsayanlar, sen sabaha yürü, aydınlığa yürü, gecenin karanlığını yırtarak yeni güne yürü, Güneşe inan, güne inan, güzelliğe, iyiliğe inan. Umuda inan, umut ol, umutla ol, aç pencereni sabahla ol…
Aşk diyorum azizim, Aşk! İnsana en çok, her şeyden çok aşk’ın bir pencere gerek… Yalnızlığın üstüne, dostun üstüne, dostluğun üstüne, yolun üstüne, hüznün üstüne, gözyaşının üstüne, umudun üstüne, doğacak sabahın ve aydınlığın üstüne… Ne varsa “yangından ilk kurtarılacaklar” listemizde hepsinin üstüne aşk sinmelidir. Aşk olmalıdır, aşkın olmalıdır, aşka dönmelidir hayat… Ve aşkın penceresinden hayata bakmalıdır insan…
0 Yorum