Neden bu başlığı kullandığımı merak etmişsiniz diye düşünüyorum. Zira, dün bu günün temeli, bu günde ise yarının temelleri atılır. Gerek eylem ve söylemde, gerek sosyal ilişkilerde, gerek siyasi ve askeri stratejilerde; gerekse iktisadî, hukuki ve ekonomik durumlarda bu böyle uzayıp gider...
Söz söylenmediği müddetçe sahibinin esiridir, söylendikten sonra sahibi onun esiri olur; darb-ı meseli meşhurdur. Bununla alâkalı olarak, bir kısım insanlar; dünyada olup biten bazı olay ve hadiseler hakkında hemen peşin hüküm verdikleri için, bir müddet sonra nedamet duyduklarında sözlerinin ve peşin yargılarının esiri oluyorlar ama nafile. Ön görülü olmak lazım.
Efendim, son iki senedir bölgemizde ve dünyanın farklı ülkelerinde; savaşlarla dengelerin değiştiğine şahitlik ediyoruz. Şer ve fitnelerin idare edildiği şeytani merkezlerden dünya insanlığına, durmadan; savaş, kaos, kargaşa ve iç çatışmalar kanalize edilmektedir.
İçe ve dışa dönük, iki şekilde eleştirel boyutu olan söz konusu dalgaların; iki ana sebebi vardır. Bunlardan öncelikle birincisini anlatmamızın daha mantıklı olduğunu düşünüyorum ki, bunun öznesi biziz... Çünkü kendi durumlarını düzeltmeyenlerin, başkasına söz söyleme haklarının olmadığına inanıyoruz. Evet, İslâm dünyasının kendisinden emin ve mirasyedi bir durumun içine düşmesiyle birlikte; tamamen dünyevişleşmesi, öz eleştiri konusunda müstağni davranması, suçu her zaman başkasına atması, eylemsel ve fikirsel olarak; kendi insanlarına katı ve merhametsiz, başkalarına karşı uysal koyun gibi teslimiyetçi bir durum sergilemesi, hal-i hazırdaki sonucu doğurdu diyebiliriz. Aslına bakılırsa, bu durumu; iman-i, vicdani ve fikri bir ölüm olarak isimlemdirmek daha doğru olur kanaatindeyim. Zira, yüz elli yıldır; üzerine ölü toprağı serpilmiş olan biz Müslümanlar bir türlü kendimize gelemiyoruz. Neden? Çünkü dünyada olup biten ne kadar olumsuz durumlar varsa; tümünün müsebbiblerinin dış güçler veya başka bir tanımlamayla Emperyalist devletler olduğunu söyleyip işin içinden sıyırmaya çalışıyoruz. Bir kere de aynanın karşısına geçip, nasıl bir durumda olduğumuza bakmıyoruz. Hal böyle olunca, akıl fukaralığının ve zillet kisvesine bürünmenin en somut hali ortaya çıkmaktadır. Kendini sorgulamayan, öz eleştiri yapmayan, içinde bulunduğu kötü hali tahlil edip iyi bir hale dönüştürmek için çaba sarfetmeyen toplumlar; başkalarının uydusu, sömürgesi ve kölesi olmaktan kurtulamazlar. El-an içinde olduğumuz hal gibi.
O zaman, başkaları kötüdür demek yerine; tabir caizse bir an önce fabrika ayarlarımıza geri dönüp kendimize çeki düzen vermemizin hakkımızda daha hayırlı olacağına kendimizi inadırmalıyız... Yoksa, somut ve iç açıcı hiçbir sonuca ulaşamayız. Bir adamın deyimiyle; bizler çok bilen, çok konuşan ama hiçbir şey yapmayan bir toplum haline gelmişiz. Hâlbuki söylemlerimiz eyleme dönüşmüyorsa; bu, suya yazılan, ama küçük bir esintiyle izi ve eseri kalmayan yazı misalidir. Onun için, islam dünyası olarak ve istisnasız; suç topunu başkalarına atmadan önce, tevbe edip bir güzel düşünmeli ve nerede nasıl neden yanlış yaptığımızı mahşer-i vicdanımızın masasına yatırmalıyız. Hatta yatırmak zorundayız. Şahsında ve ailesinde, İslam'ın ahkâmı bulunmayanların; İslam'ı, Gazze'yi, adaleti konuşması beyhude bir zaman kaybıdır. Kendimize gelelim biraz. Müslüman toplumların hal-i pür melali içler acısıdır. Manevi olarak, teneşir tahtasında yatan bizlerin; ABD, İsrail, Batı veya Avrupa böyledir, şöyledir demek yerine; önce kendi ailelerimizin, kızlarımızın yaşam biçimlerine bakmalıyız. Kendimizi düzeltemediğimiz müddetçe, istediğimiz kadar; Gazze'ye ağlayalım, inanın döktüğümüz göz yaşları timsah göz yaşları misali bizi yalanlayacaktır. Zira, her eylem bir söylemin eseridir... Modernitenin esaretinden kurtulmadan, kendimize çeki düzen vermeden, iddia ettiğimiz inancın ispatını yaşantımızla, ahlakımızla, hal hareketlerimizle, sosyal ilişkilerimizle, ticaret ve siyasetimizde rayına oturtmadığımız müddetçe; hiçbir şeyin düzelmesini boşuna beklemeyelim. Çünkü daha önceki dönemlerde hiç olmadı, bundan sonra da olmayacaktır. Zira, Rabbimiz çalışana verir (Necm/39), boş boş konuşup iş yapmayana değil...
Son olarak, biz Müslümanların; içinde bulunduğumuz hali iyi tahlil edip, mezhep, meşrep, hizip, tarikât gibi teferruata giren konu ve meseleleri bir kenara bırakıp; önce kendi durumumuzu düzeltip, sonrasında; zâlim, zorba, müstebit ve tahakkümcü düzenlere karşı birleşip odaklanmalıyız...
Zalim, gaddar, işgalci ve hırsız çete örgütü olan İsrail'e; füze fırlatan, taş atan, kurşun sıkan, telin eden vs. her kim varsa; hepsine selâm olsun. Minnettarız vesselâm.
23 Haziran 2025
0 Yorum