Bu savaş, şimdiye kadar vekillerle -ki bunlar vekil değil; devlet dışı güçler, halklar- yürütülen savaş, ilk defa ana aktörlerce gerçekleşti. Koalisyon desteğiyle İsrail tarafından başlatılan hibrit ve ilk saatleri dehşet ve şokun başarılı bir şekilde uygulandığı saldırıda birkaç gün sonra İsrail yetersiz kalınca ABD bizzat kendisi de dahil oldu.
Ancak İran, ilk şoku saatler sonrası atlattı ve İsrail kentlerine gittikçe artan isabetlerle ciddi yıkımlar oluşturan karşılıklar vermeye başladı.
Bu savaş topyekun savaşın ciddi bir provası oldu.
Hem İsrail’in hem de ABD’nin İran’a saldırıları, müzakereler devam ediyorken geldi. Benzer bir Atlantik saldırısı Ukrayna konusunda Rusya ile Atlantik arasında müzakereler devam ediyorken de gelmişti. Bu saldırılar da dronlarla, Rusya’nın çok derin bölgelerine gerçekleşmişti. Batının bu güvenilir olmayan iki yüzlü tutumu yakın vadede müzakerelere yaklaşımlarda önemli kırılmalar getirebilir.
Neyse; ciddi bir badire atlatıldı ve İslam ümmeti/direniş, bir kartalın gagasını kırması misali yeniden ve küresel/stratejik etkileri uzun vadeli olacak olan bir devrim gerçekleştirdi. Bu devrim, tüm küresel zorbalık ve küresel emperyalizm karşısında, onlara boyun eğmeden ayakta kalabileceğinin tüm kriterlere göre ve denenerek kanıtlanmasıdır.
Bu savaşın sonuçları, küresel ve stratejik potansiyel taşıyordu ve İran, ayakta kalmasaydı, dünya kötülük girdabına saplanacaktı. Ancak, artık on yıllardır dünyaya sürekli zorbalık dayatan ve dengeleyici bir kutbun olmaması nedeniyle iyice azgınlaşan soykırım cephesinin, son gelebileceği yer, bu savaşla durdurularak tescillenmiş oldu.
Batı, son bir darbe ile üzerinde uzun süre çalışılmış bir darbe girişiminde bulundu. Hem teklif ettiği, hatta dayattığı müzakereler devam ediyorken önce İsrail, onu kurtarmak için de ardından ABD İran’a saldırdı, hem de ateşkes teklif edenler aynı taraflar oldu. Hatta savaşın adını bile onlar koydu.
Suriye ile önleri açılan Batı soykırım koalisyonu, müzakere adı taşımasına rağmen teslimiyet dayattığı son kale İran’a önce İsrail’i saldırttı…
İran içte kontrolü sağladı, aldığı ilk şok darbeleri atlattı ve İsrail’e misillemelerde bulunmaya başladı. Olmayınca ABD de müzakere davam ediyorken İran’a bizzat saldırı düzenledi.
İran, bu saldırılara da bölgedeki en büyük ve merkez konumunda olan Katar’daki El-Udeid ABD üssüne saldırarak misillemede bulundu ve kararlılık sergiledi.
Gittikçe İsrail ve Batı aleyhine bir seyir gösteren savaşta İran, inisiyatifi her gün biraz daha ele aldı ve İsrail havlu attı. Batı adına Trump, ciddi kayıplar veren ve savunma cephanesi tükenme noktasına gelen İsrail’i kurtaran bir ateşkes ilan etti.
*
Bu savaş, Batı/küresel hegemonyasının tüm baskı ve kısıtlamalarına, saldırı ve suikastlarına rağmen bir ülkenin bilim ve teknolojide ilerleyebileceğini, kendini ve bölgesini savunma kabiliyeti edinebileceğini ve soykırımcı mutlak kötülüğün emrinde, zelil ve aşağılanmış bir şekilde yaşamayı tercih etmeyebileceğini kanıtlamış oldu.
Bölgemizde İsrail var olalı beri ve ilk Körfez savaşıyla yeni bir evreye giren küresel tahakküm ve İsrail ve oluşturulan secdeli terörist ordularla ülkeler işgal eden, açlık ve ekonomik baskılar ve yaşam tarzı dayatan, soykırımlar gerçekleştiren sömürü düzenine dur dendi.
Öncesinde soykırım cephesinin Hindistan eliyle Pakistan’da yaptığı deney/kısa süreli savaşın da etkisi ve soykırım cephesinin genişleme ısrarı Pakistan’ı da açıkça İsrail karşıtı bir konuma itti. Bu savaşta diplomatik destek vererek açıkça İran yanında saf tuttu. Bu da yeni denklemin, bölgesel güçleri birlikte hareket etmeye yöneltebilecek stratejik değerde bir gelişme sayılabilir.
Körfez ülkeleri de ilk kez tedirgin oldu. Onlar, İran “tehlikesi” karşısında İsrail’in yanında durarak hayatlarını/iktidarlarını sürdürmeye devam etmek isterler. Yani İran tehlikesi var olmaya devam etmeli ki; bölge ne tamamen İran’ın ne de tamamen İsrail’in yönetiminde olsun. Her iki durumu da arzu ediyor değiller. İran’ın sağlayacağı istikrar veya İsrail’in tam kontrolü ve istikrarsızlaştırma mevcut denklemi bozar. Tümü bu çizgide olmasa da körfez sarayları ve bölge rejimlerinin varlığını sürdürebilmeleri için uygun gördükleri ise bu denklemin devam etmesi.
Bölgede ve dünyada direnen ve siyonizmle mücadelede sahada olanların ve tüm iyilerin moralleri ve umutları yükseldi.
Bölgede güç dengeleri değişti, İsrail ve soykırım cephesi psikolojik bir çöküntü yaşadı, moral üstünlük direnenlerin tarafına geçti.
İran, on yıllardır Batının İran içinde kurduğu casus ağından ilk etapta ciddi bir darbe yemesine rağmen, bu ağı büyük ölçüde deşifre ederek çökertmeyi ve etkisiz hale getirmeyi başardı. Batının içte iktidarı devirmeye yönelik umutları ve kurduğu düzenek çöktü. İran halkı, ihtilaflarını bir kenara bırakarak tek vücut halde birbirlerine kenetlendi. İran, iç cephesinin daha da sağlamlaşması ve İsrail’in ise iç cephede kırılganlığının artması önemli sonuçlar.
Bölge halklarının bölgenin olumlu yönde hareketlenmesi süreci başladı. Bölge rejimlerinin tahtı artık daha sallantılı.
Demir Kubbe safsatası çöktü. Sadece demir kubbe değil ABD ve batının/NATO’nun sağladığı ve toplam beş katmandan oluşan ve bölgedeki üs ve radarlardan destek alan hava savunma sistemlerinin tümü İran füzeleri karşısında etkisiz kaldı. İran füzelerinin bu etkinliği çok çok önemli ve başlı başına stratejik bir sonuçtur.
Batının hava üstünlüğünün simgesi olan f35 efsanesi de ilk kez düşürülmesi ile bu savaşta çöktü.
Birçok ilk yaşandı bu savaşta. Hayfa o denli yıkıma sürüklendi ki; Hayfa Belediye Başkanı ateşkes çağrısı yaptı. Belki de ilk defa bir belediye başkanının ateşkes çağrısı yapmasıydı bu.
*
Sünni mezhepçilik formasıyla Siyonist cephede yer alanların halklar ve vicdanlar karşısındaki tezleri ve güvenilirlikleri sarsıldı. Suriye İhvan’ı İsrail ile yola devam derken; Mısır İhvanı’nın bu savaşta İslam ümmetine destek açıklaması tiyatro ve danışıklı söylemde ısrarcı olan münafık cepheye ciddi bir darbe oldu ve bu, bozgunculuk ve fitnenin yerine ümmetin birlik ve beraberliğine yönelik önemli bir gelişme.
İran, bölgeye dayatılan ve bir anlamda yeni Sykes-Picot olan haritayı şimdilik durdurdu. Böylece tüm bölgeyi ve dolayısıyla Kürecik’ten ve diğer hususlarda bu projeye destek veren, Irak işgalini kolaylaştırarak Suriye işgalini, Suriye işgalini kolaylaştırarak İran’a saldırıyı, İsrail’in talep ettiği tüm ihtiyaçlarını karşılayarak Gazze soykırımını kolaylaştıran Türkiye’yi de korumuş oldu. Minimum iyilik, minimum reel politik, minimum vicdan, minimum ahlak bu sonucun bölge ülkeleri ve halklarının yaklaşan tehlike karşısında aralarındaki başkalarının körüklediği veya tarihte kalmış saçma sapan ihtilafları bir kenara bırakarak kenetlenmenin varoluşsal bir zorunluluk olduğunu anlamayı ve bu yönde çabalamayı gerektirir.
Amerikancı politikalarla İslam ülkelerini, bölgeyi ve haklarımızı koruyamayacağımız netleşti.
İsrail’in ve sahiplerinin bölgedeki caydırıcılığı ve ilerleyişi durdu. İsrail’in yabancılar için güvenli yer olmadığı görüldü ve ilk etapta İsrail’i boşaltacakları neredeyse kesinleşti.
*
İran ve direnişin, İsrail’in arkasında olan küresel desteğe rağmen İsrail’i ve destekçilerini bölgeden kovma ve yok etme iradesinin ve gücünün olabildiğince sarsılmaz olduğu tüm kriterlere göre kanıtlanmış oldu ve düşmanlara kabul ettirildi.
İran’ın, istemese de caydırıcı yönünden ve düşmanının namertliğinden dolayı, aynı zamanda küresel konjonktür gereği nükleer güç edinmeye mecbur olduğu gerçekliği netleşti. İran’ın kendi üretmese/üretemese bile nükleer güce ulaşabileceği yönündeki kanaatler de adeta pekişti.
İsrail’in halklar nezdinde oluşturduğu mazlumiyet algısı ve tezleri bir kez daha ağır bir darbe aldı ve çöktü.
İran Devrim Lideri Hamenei, yayınladığı bir video mesajla İran halkını tebrik etti ve durumu şöyle özetledi:
"'Siyonist rejim ezildi',
'Amerika'nın suratına sert bir tokat attık',
'90 milyonluk milletimiz tek ses oldu',
Allah'a şükürler olsun ki yaklaşık 90 milyonluk bir millet; tek vücut, tek ses, omuz omuza, isteklerinde ve dile getirdikleri amaçlarda hiçbir fark olmaksızın bir arada durdu. Sloganlar attılar, konuştular, silahlı kuvvetlerin davranışlarını desteklediler. Bundan sonra da bu böyle olacak. İran milleti bu meselede kendi yüceliğini, seçkin ve güzide kişiliğini göstermiştir." https://ydh.com.tr/d/28444/ayetullah-hamenei-siyonist-rejim-darbelerimiz-altinda-ezildi
SONUÇ:
Soykırım cephesi, İran’ın teslim olmayacağını, teslim alınamayacağını deneyerek gördü.
Her iki taraf, küresel bir savaşa dönüşme riskinden dolayı temkinli idi. İran’ın temkinli olmasının çok haklı nedenleri vardır ve bu anlamda eli daha zayıftır.
İran’ın, ABD ile savaştan kaçınması korkmasından kaynaklanmamaktadır. Zira İran’ın içinde bulunduğu blok, Batıya, yaşam tarzı ve medeniyet bağlamında karşı duruşu ve savunduğu tez, her zaman bu ihtimali canlı kılıyor. İran, kapışmanın İsrail’in işine yarayacağı, İsrail’in arzu ettiği ve ABD’yi sürüklediği bir konjonktürde ABD ile karşılaşmaktan çekinerek, İsrail’in bu hevesini özellikle kursağında bırakmak ve İsrail’in bu hevesi gerçekleşmemiş olarak can vermesini istediği için ABD ile şimdilik topyekun bir savaştan kaçınıyor.
İran, bu bakımdan İsrail’in ABD’yi topyekun bir savaşa sokma ihtimalinden ve arzusundan/bu tuzaktan kaçınmak zorunda ve ABD’ye hem kararlılığını ve caydırıcılığını göstermek hem de savaşın, İsrail’in hedeflediği boyutlara taşınmasını engellemek zorunda. Bu yüzden bu aşamada İsrail’e daha sert yanıtlar verirken; ABD’ye karşı stratejik ve iyi hazırlanmış cevaplar verdi. Katar’ı bilgilendirmiş ise bile bunun nedeni büyük ölçüde bu zorluk olabilir. Ancak iş çığırından çıkmış olsa ve ABD ile de topyekun bir savaşa girişilmiş olsaydı, elbette insan kaybı/asker kaybı konusunda bu şekilde davranması kabul edilemez ve yorumlanamazdı.
*
Nihayetinde gerçekleştirilmek istenen proje artık nettir, artık açıkça itiraf edilmektedir. Küresel soykırım cephesinin en önemli öncü gücünün Secdeli Siyonizm olduğu artık tüm açıklığıyla ortadadır. Amerikancı İslam, Sünni İslamcılık, şu bu maskelere gerek kalmamıştır. Tüm bunların toplamını karşılayan tek kavram Secdeli Siyonizm’den başkası değil.
Tüm projeler tek proje için. Atlantik için, İsrail için. Arap Baharı, BOP, Demokrasi getirmeler, cihat, müzakere, normalleşme, İHA, SİHA, Yeni Osmanlı, milli, yerli, devrim, zalime karşı savaş söylemlerinin hepsi bunun için. Abraham anlaşmaları, Yüz yılın Anlaşması, NATO olmazsa olmaz söylemleri, o şii, bu sünni, o Türk, bu Arap…
Nihayetinde artık net olarak görünen şu ki; Atlantik, tüm dosyaları birlikte yürütüyor. En belirleyici olan cephe Ortadoğu. Durumu kotarmaya, İsrail’i yaşatmaya çalışıyorlar. Asıllar arasında yaşanan son savaş önemli bir test oldu. Son kale aşılamadı. Her iki taraf da gagasını kırmaya çalışan kartal misali var oluş mücadelesi veriyor. Ancak ev sahibi olan İslam ümmeti. Yabancıyı evinden çıkarmaya çalışıyor. Evin ahalisinin çoğu da düşmanın yanında.
*
Bölge İsrail merkezli ve Atlantik’in hüküm sürdüğü bir tarzda mı devam edecek, Atlantik, secdeli Siyonizm, yani göbekten İsrail’e bağlı bölge rejimleri, Batının, parası ve İsrail’e hizmet için iktidarda tuttukları, batının tuvalet fırçası olarak isimlendirdiği, İsrail’in hatırına yüzüne baktığı zelil rejimlerle ayakta tutulmaya mı çalışılacak, yoksa İsrail ve bu fırçalar giderek yok oluşa doğru sürüklenecek, zorba evden dışarı mı atılacak?
Normalleşme denen ip de artık aşındı, düğümler eski sağlamlığında değil. Bu ip de artık eskisi gibi düğüm tutmuyor. Direniş güçlenerek geri dönüyor, halklar uyanıyor ve artık gerçeği görüyor, biliyor, tüm dünya halkları ile birlikte uyanıyor, İsrail’i ve mevcut küresel düzenin gerçek ve kirli suratını artık daha net görüyor.
Evet, yine de şanslarını zorluyorlar, son dakikaya kadar vazgeçmeyecekler. Ancak eşyanın tabiatına aykırı bu zorlama bir sonuç vermeyecek zira İsrail, bu vücuda ait bir organ değil.
Şunu unutmamalı ki bu, sadece bir ateşkes ve bu işi bir şekilde bitirmeliler. O yüzden uzun sürecek, tekrar gelecekler. Bunu bilerek hareket etmeli, eller tetikte olmalı. Sadece savunmanın takviyesi ve çeşitlendirilmesi değil, iç cephenin sağlamlığını artıracak ve ihtilafları çözecek mekanizmalar oluşturmaya da hız vermek, bölgesel birliktelik yollarını zorlamak elzem ve gereklidir.
0 Yorum