MÜSLÜMAN HER DEVRİN ADAMI OLAMAZ!

Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Evet, müslüman; ortama göre şekillenen bukalemun tipli insan değildir, olamaz da. Aksine müslüman, şartlar ne olursa olsun; her yerde ve her zaman, İslam'i kimlik ve kişiliğini korumakla mükellef olan, şahsiyet ve istikamet sâhibi insandır. Ki iman edenlerden de istenen budur. 

Zira, Müslüman hem sabırlıdır, hem metanet sahibidir, aynı zamanda; uzun vadeli program yapar ve öngörü sahibi, plan program yapmada iyi bir stratejisttir. Düşüncesiz, ulu orta, peşin, ön yargılı ve kitabın ortasından asla konuşmaz. Kelime ve cümlerini, tabir caizse altın terazisinde tartmasını bilen; hakkın ve hakikatin adamıdır. 

Müslüman Allah eridir, Ümmet şuuruyla hareket eder, kitaba ve sünnete uyar, mezhep ve meşrep gibi meselelere takılıp kalmayacak kadar; bilgi ve ilgi sahibi kimsedir. Tekfir hastalığının, inkarcıların birer oyunu olduğunu bilir; ateşten kaçar gibi, söz konusu eylem ve söylemlerden uzak durur, dava ve yol arkadaşlarını da sakındırır. 

Kıbleye yönelip secde eden herkese aynı mesafeden yaklaşır, ömrü boyunca yalnız kalacağını bilse dahi; insanların hatırını hakkın hatırına asla tercih etmez. Zira o, cihad aşığı ve ümmet sevdalısı adam gibi adamdır. Rabbimiz buyuruyor:

Ey iman edenler! Allah’a karşı gereği gibi saygılı olun ve ancak Müslüman olarak can verin.  (Âl-i İmrân/102)

Bu ayet-i kelimenin tefsirine baktığımızd; takva, cihad, adalet ve salih amellerin, birbiriyke bağlantılı olduğunu görüyoruz. Bu ayet bağlamında her Müslüman kimsenin, yaşamını şekillendirmesi gerektiği hakikati ortaya çıkmaktadır... Ki bu bir elzemiyettir. Müslümanın; ne sosyalist, ne kapitalist, ne kemalist, ne de başka bir ideolojik akıma mensup olmaya ihtiyacı yoktur, olamaz da. 

Müslüman, Allah yolunda attığı adımları; bazı adamları memnun etmek için değil; aksine Allah'ın rızasını kazanmak ve hakkı üstün tutmak için atar ve yol yürür. 

Bakınız, yukarıdaki ayeti, diyanet işleri başkanlığı; imam Kurtubi'nin el-Câmi isimli tefsirinden şöyle alıntılamıştır: aynen aşağıya alıyorum! 

Takvâ, kişinin günahlardan sakınıp sâlih ameller işleyerek kendini Allah’ın azabından koruması demektir. Âyette emredildiği gibi gerçek mânada takvâ ise, “Allah’a mutlak mânada itaat edip, bir an bile olsa isyan etmemeyi; O’na daima şükredip asla nankörlük etmemeyi ve O’nu daima zikredip hiç unutmamayı” ifade eder. Yine bunda “Allah yolunda nasıl cihad etmek gerekiyorsa öyle cihad etmek, Allah yolunda hiçbir kınayıcının kınamasından korkmamak, kendinin ve çocuklarının aleyhinde bile olsa adâletli davranmak” mânası da vardır. (Kurtubî, el-Câmi) 

Bu ayet; bir müslümanın, yirmi dört saat yaşam biçiminin nasıl, ne şekilde olması gerektiğinin yol haritasını vermektedir. 

Ne diyor Rabbimiz: Allah'a gereği gibi kulluk edin, (farklı inanç ve ideolojileri savunmakla değil) ancak ve ancak Müslümanlar olarak ölün. Evet, müslüman kişi; ne her devrin adamıdır, nede mevsimden mevsime şekil değiştiren bir ağaçtır. Ziar o; Allah'ın yeryüzünde dininin temsilcisi ve savunucusudur. 

Ve son söz: Şayet bu gün, Ümmetin evlatları olarak hepimiz, Kur'an ve Sünnet ışığında kendimize bir yol, bir rota tayin etmiş olup, başımızda bir Halifemiz olsaydı; Gazze'de yaşananların sonucu böyle mi olurdu... 

Kesinlikle hayır! Elli yedi sınırla birbirinden koparılmış ve param parça olmuş bir ümmetin kendine hayrı yok ki; Gazze'ye hayrı olsun... 

Müslümanca iman edip, müslümanca can verenlere selâm olsun! 

Kalın sağlıcakla.

MÜSLÜMAN HER DEVRİN ADAMI OLAMAZ!

İptal

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

0 Yorum

Daha fazla gösterilecek yazı bulunamadı!

Tekrar deneyiniz.