HADİSLERE LÜZUMSUZ DEMEK

Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Muhterem Kardeşlerim…

Bazı mezhepsizler, “Hadisler lüzumsuzdur, Kur'an yeter. Kur’anda olmayıp da, Hadislerle bildirilen haramlara itibar edilmez” diyorlar. Bu sözler küfürdür. Böyle söyleyenler, Hadis-i Şerifleri kabul etmedikleri gibi, Âlimlerin “Küfürdür” diye verdiği Fetvaları da kabul etmezler. “Kur’an yeter” derler. Tabiî Kur’an’dan da, Resulullah'ın ve Âlimlerin anladıklarına değil, kendi anladıklarına uyarlar. Sonra da, “Allah böyle diyor” veya “Kur’an böyle yazıyor” diyerek kendi anlayışlarını Allah'ın emri gibi pazarlamaya çalışırlar.

Efendim;

Kur’an-ı Kerimi toplayan Eshab-ı Kiram olduğu gibi, Hadis-i Şerifleri toplayan ve nakleden de Eshab-ı Kiramdır. Eshab-ı Kiramdan şüphe etmek, Kur'an-ı Kerimden de şüphe etmeye yol açar. Eshab-ı Kiramın, hâşâ Hadis uydurduğunu sanmak çok tehlikelidir. Onların hepsinin Cennetlik olduğu Âyet-i Kerimeyle bildiriliyor. Hadislerden, sahihlik yönünden şüphe değil de, bizzat Hadislerin kendisini lüzumsuz görmek, “Resulüme uyun” emrini inkâr olacağı için küfür olur. Hâşâ Allahü Teâlâ, “Resulüme uymayın, Kur’an size yeter” mi demiştir? Aksine Resulüne uyulmasını emretmiştir. “Allah ve Resulüne itaat edin” mealinde çok Âyet-i Kerime vardır. Bu Âyetler nasıl inkâr edilir? Bir de Resulüne uymak, ona itaat etmek Allah'a itaatten farklı değildir. 

Bir Âyet-i Kerime meali:

“Resule itaat eden, Allah’a itaat etmiş olur.” [Nisa 80]

Resulullah'ın dine ait her sözü vahye dayanır. 

Bir Âyet-i Kerime meali:

“O, kendiliğinden konuşmaz, her sözü vahye dayanır.” [Necm 3-4]

Allah'a inanan, nasıl olur da, “Resulünün vahye dayanan sözlerine lüzum yoktur” diyebilir?

Allahü Teâlâ, her Peygambere tâbi olunmasını, ona uyulmasını emretmiştir. 

Bir Âyet-i Kerime meali:

“Biz her Peygamberi kendisine itaat edilsin diye gönderdik.” [Nisa 64]

Resulullah Efendimiz "sallallahü aleyhi ve sellem", Kur’an-ı Kerimde bulamadığımız birçok şeyleri haram etmiş, birçok şeyleri de Farz olarak bildirmiştir. 

İşte üç Âyet-i Kerime meali:

“O Peygamber, güzel, temiz şeyleri helâl; çirkin, pis şeyleri haram kılar.” [Araf 157]

“Kendilerine kitap verilenlerden, Allah'a ve âhiret gününe inanmayan, Allah'ın ve Resulünün haram ettiği şeyi haram tanımayan ve hak dini [İslamiyet'i] din edinmeyen kimselerle; zelil bir hâlde kendi elleriyle cizye verinceye kadar savaşın.” [Tevbe 29]

“Resulümün verdiğini alın, yasakladığından da sakının!” [Haşr 7]

“Yalnız Kur’an yeter” diyenler, bu Âyetlere kesinlikle inanmıyorlar. İnansalar, “Hadisler lüzumsuz” demezler. Resulünün emrettiğini alıp, yasakladığından kaçarlar.

Kur’an’a uyduğunu söylemek

“Yalnız Kur’an” sloganıyla ortaya çıkanlar, “Eğer yalnız Kur’an’a uyulsa, herkes aynı şeyi söyler. Hiç ayrılık olmaz” diyorlar. Mutezile ve Cebriye’nin bazı görüşlerini benimseyenlerle, Vehhâbîler ve İbni Sebeciler, “Kur’an böyle söylüyor” dedikleri hâlde, birinin bildirdiği ötekine uymuyor. Nakle uymadıkları için Kur’an’dan farklı şeyler anlıyorlar. Bu farklı şeylere de “Kur’an” diyorlar. Ne kadar tuhaf ki, bu farklı şeylere, “Kur’an” diyorlar da, mezhep imamlarının, Ehl-i Sünnet Âlimlerinin anladıklarına, hattâ Resulullah'ın bildirdiklerine “Kur’an” diyemiyorlar. Ehl-i Sünnet Âlimlerinin bildirdiklerine uymayan her söz yanlıştır.

Peygamber Efendimizin, sallallahü aleyhi ve sellem, ömrünün sonuna kadar beş vakit namaz kıldığını, kâfir ve Müslüman herkes bildiği hâlde, “Namaz üç vakittir” diyebilen çıkıyor.

Kâfir olan herkesin cehennemlik olduğu meşhur iken, “Hristiyanlar şehit olabilir, Cennete girer” diyen çıkıyor.

Allahü Teâlâ, her şeyi bildiği hâlde, “Allah her şeyi bilmez” diyen türeyebiliyor.

Kurban yalnız deve, sığır ve davardan olduğu hâlde, “Balıktan da kurban olur” veya “İslamiyet’te kurban kesmek yoktur. Kurban kesmek, hayvan katliamıdır” diyen çıkabiliyor.

Tesettür farz iken, “Tesettür farz değil” diyen oluyor.

Kur’an’da Nesh olduğunda icma hâsıl olduğu hâlde, Mutezile gibi “Nesh yoktur” diyenler oluyor. Namaz önce Beytül Makdis'e doğru kılınırken, Kâbe'ye dönülmesi emredildi, eski kıble Nesh edildi. Yahudiler bunun üzerine Peygamber Efendimize iftira etmeye başlayınca, şu Âyet-i Kerime indi:

“Biz, daha iyisini veya onun gibisini getirmeden bir Âyeti Nesh etmez veya unutturmayız. Allah'ın her şeye kadir olduğunu bilmez misin?” [Bekara 106]

Nesh ile ilgili başka bir Âyet-i Kerime meali:

“Biz, bir Âyetin yerine, bir Âyeti değiştirip getirdiğimiz zaman [önceki Âyetin hükmünü kaldırdığımız vakit] Allah ne indirdiğini pek iyi bilmişken, kâfirler "Sen, ancak bir iftiracısın" dediler. Hayır, onların çoğu Kur'ân'ın hakikatini ve hüküm değiştirmenin faydasını bilmezler.” [Nahl 101, A. Fikri Yavuz meali]

İmanın altı şartını bildiren Amentü Hadisi, meşhur ve mütevatir iken, imanın şartlarından kaderi açıkça inkâr edenler oluyor. Bu Mutezile itikadını İbni Sebeciler de savunuyorlar.

Kimi de imanın şartını çoğaltıyor, yediye çıkarıyor. Şimdiye kadar gelen bütün İslâm Âlimlerini câhillikle suçlayıp, “İmanın şartına Allah'a ulaşmak maddesini de koydum” diyor.

Kimi de, “Namaz hiç önemli değildir” diyor.

Peki, o Âyetlerde Allahü Teâlâ ne buyuruyor? Kendi yanlış anlayışları için, Allah adına konuşmaktan ve “Allah böyle diyor” demekten daha tehlikeli ne olabilir?

O hâlde yapılacak iş, “Yalnız Kur’an” diyenlere veya “Ben Kur’an’dan söylüyorum” diyenlere değil, Peygamber Efendimize ve Onun açıklamalarını esas alan Ehl-i Sünnet Âlimlerinin bildirdiklerine uymaktır.

Allahu Teâlâ cümlemizi Kendisine layık Kul, Habibine layık Ümmet eylesin. (Amin)

HADİSLERE LÜZUMSUZ DEMEK

İptal

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

0 Yorum

Daha fazla gösterilecek yazı bulunamadı!

Tekrar deneyiniz.